Sürrealist sanat akımının en önemli öncülerinden biri olarak hafızalar yer eden Salvador Dali, tablolarında resmettiği imgelerin çarpıcı ve tuhaf bir görünüme sahip oluşuyla tanınmaktadır. Çarpıcı çizim tekniği ve benzersiz teknik becerisiyle unutulmaz ressamlar arasına giren Dali, Cusí ve Felipa Domenech Ferres’in ikinci çocuğu olarak, 1 Mayıs 1904 tarihinde İspanyanın Katalan bölgesinde dünyaya geldi. Salvador Dali otobiyografi incelemesinde kendisinden önce doğan ancak, Dali’nin doğumundan 9 ay 10 gün önce ölen Salvador adlı kardeşinin ismini taşıdığı bilgisi yer almaktadır.
Kendisine neredeyse ikizi kadar benzeyen kardeşinin ölümü sonrasında bu olayın üzüntüsünü atlatamayan aile, sürekli olarak küçük kardeşin ölümünden bahsetmek suretiyle Dali’nin adeta bir kimlik karmaşası içerisinde büyümesinin önünü açtı. Sürekli olarak yapılan mezar ziyaretleri sebebiyle kafa karışıklığı yaşamaya başlayan Salvador Dali, yaşadığı kimlik bunalımı sebebiyle o yaşta kendisini kanıtlamak adına sürekli olarak histeri krizleri geçirerek ve teatral hareketler yaparak ilgi çekmeye çalışıyordu.
Birbirine tamamen zıt bir baba ve anneden oluşan ailede baba, sert, baskın ve otoriter bir kimliğe sahipken annesi, tam tersine Salvador Dali’ye şefkat ve anlayışla yaklaşarak onu resim yapma konusunda destekledi. Dali 3 yaşına bastığında kız kardeşi Ana Maria dünyaya geldi. Bu doğumdan sonra evin tek erkek çocuğu olmanın verdiği ayrıcalıkla kaprisli ve oldukça şımarık bir çocuk haline geldi. Annesinin meme kanseri sebebiyle ölümü sonrası kendisini resme adayan Dali,nin babası kısa bir süre sonra annesinin kız kardeşi ile evlendi.
Üniversite hayatına 20 yaşında Madrid’de başlayan Salvadır Dali o dönemde yaşanan toplumsal olaylara kayıtsız kalmayarak anarşist akımlara katıldı. Bu sebeple okuldan atılan Dali, bir dönem de hapishaneyle tanışarak tutuklu kaldır. Resim çalışmalarını aralıksız sürüden ünlü ressam ilk sergisini Barselona’da açtı ve resim camiasının dikkatini çekmeyi başardı. Dali 1926 yılındaki bir gezisinde dünyaca ünlü ressam Picasso ile tanıştı. Tanışma sonrası dönemde yaptıkları eserlerde Picasso etkisinin belirgin bir şekilde görülmesi eleştirmenler tarafından ilgi ve şaşkınlıkla karşılandı. Askerliğini yaptıktan sonra sanat çevrelerine geri dönen Dali, 1928 Mart ayında sanat eleştirmenleri, Luís Montanyà ve Sebastià Gasch ile beraber sanatta modernizm ve fütirizm akımını savunan Anti-Art Catalan Manifesto” adlı eseri yazdı.
Salvador dali eserleri incelendiğinde Psikolojinin babası sayılan Freud’dan, Picasso’dan ilham aldığı gibi, doğadan ve hayvanlardan da ilham aldığı net bir şekilde görülmektedir. Öyle ki bir dönem onu çok etkileyen bir karıncayiyeni sahiplenerek bir süre besledi. Bir köpek gibi dolaşmaya çıkardığı Babou adlı karıncayiyeni, bazı partilere de yanında götürürdü.Figüratif yağlı boya tabloları olan sanatçı, birçok kişiye de ilham kaynağı olmuştur.
Ağzından bir an olsun düşürmediği piposu ve uzun saçlarıyla farklı bir görünme sahip olan Dali’nin yaşamı Madrid’de Louis Burnier Lorca ve Federico Garcia ile tanıştıktan sonra tamamen değişti. 1929 yılında sürrealist çevrelerin ilgi ve övgüsünü kazanmasına sebep olan ‘’Bir Endülüs Köpeği' adlı kısa filmi çekti. Böylece Dali’ye şöhretin kapıları ardına kadar açıldı. Bu dönemde hayatının en büyük aşkı Dmitrievne Diakonova, namı diğer Gala ile tanıştı ve 1924 yılında evlendi. Sırasıyla,
Penceredeki Kız 1925
Büyük Masturbator, 1929
Belleğin Azmi 1931
Métamorphose de Narcisse 1937
Swans Reflecting Elephants 1937
Uyanmadan Bir Saniye Önce Nar Etrafında Bir Arının Uçuşunun Neden Olduğu Rüya, 1944
Aziz Antonius'un Baştan Çıkarılışı 1946
Eriyen Saat 1954
Halüsinojenik Toreador, 1970
Ressamın ünlü yağlı boya tabloları arasında yer almaktadır.
1931 yılında yaptığı ‘’Belleğin Azmi’’ adlı tablosu sanatçının tanınmasında büyük öneme sahip bulunan bir eserdir. Eriyen saatler veya Yumuşak Saatler olarak da tanınan bu eser sanat çevreleri tarafından farklı anlamlar yüklenerek yorumlansa da Salvador Dali ilerleyen yıllarda bu resmi yaparken Ağustos güneşi altında eriyen bir peynirden ilham aldığını söyleyerek sanat camiasını şaşırttı. Salvador Dali 1937 yılında büyük hayranlık beslediği Psikanalizin babası olarak tanınan Freud ile tanıştı ve birkaç portresini yaptı.
1940 yılında savaştan kaçarak Amerika’da yaşamaya başlayan ünlü ressam, New York şehrinde açtığı bir sergi sonrasında dünya çapında şöhrete ulaştı ve TIME dergisine kapak oldu. Amerika’da mücevher tasarımı, gösteriler ve moda mağazalarının iç dizaynı gibi birçok işle uğraştı. Tarihler 10 Haziran 1982’yi gösterdiğinde Dali, ilham kaynağım dediği eşi, menajeri, modeli, kısacası her şeyi olan karısı Gala’yı kaybetti. Karısının ölümü üzerinde yaşam sevincini de kaybeden ünlü ressam, derinden sarsıldı.
20. Yüzyılın başında sürrealist akımın tartışmasız lideri olan Dali’nin bilinen yüzü, en çok izlenen diziler arasında ilk sıralarda yer alan La Casa Del Papel filminde kullanıldı ve tüm dünyada bir sembol haline geldi.
Yağlı Boya Tablo Alırken Dikkat Edilmesi Gereken İpuçlarıbaşlıklı yazımız da ilginizi çekebilir.
Salvador Dali’nin ağır bir dram sonrası doğuşu ve yaşadığı kimlik bunalımı sanata bakışının temellerini mi oluşturdu bilinmez ama eserlerinde kullandığı semboller ve tam bitmemişlik hissi, hayatında bir şeylerin eksik kaldığını anlatır gibidir.